Bu yazıyı sizlere ülkemizde yetişen, nesli neredeyse tükenmek
üzere olan, kültürel mirasımız sayılan buğday türlerini tanıtmak ve yediğiniz
modern buğday, beyaz unu bırakıp daha sağlıklı beslenmenize vesile olabilme
dileğiyle yazıyorum. Aylardır üzerine kafa yorduğum bir konu ve internetin epey
bir çöp dolu olduğunu gördüğümden buğdayların latince sınıflandırma isimlerini
de yazıyorum. Çünkü başka yerlerde yanlış isimler ile telaffuz edildiklerini
gördüm.
İnsanlığın ilk ıslah edip yetiştirdiği tahıl. 2n=14 kromozom
yapısına sahip. Yaptığım araştırmalardan öğrendiğim kadarıyla kayıtlar en eski
10.000 yıl öncesine, milattan önce 8000 yıllarına işaret ediyor. Taş devrinin
sonu, neolitik dönemin başında insan oğlunun teknolojisinin gelişmeye başladığı
dönemlere. Taştan metale, mağaralardan, topraktan yaptığımız tuğlalardan inşaa
ettiğimiz barakalara geçtiğimiz dönemde insanoğlu yabani otlardan siyezi ıslah
edip yetiştirmeye başlıyor. Bizim için güzel olan taraflarından biri ise bu
kayıtların ülkemizin güney doğusunda ki Karacadağ’ı işaret ediyor olması ve
günümüzde de hala Kastamonu bölgesinde yetiştiriliyor olması.
Siyez bizim için net bir şekilde her
açıdan günümüzde kullanılan modern buğdaydan daha faydalıdır. Daha fazla
protein içerir. Beta-karoten içerir. Beta-karoten A vitamininin sentezlenmesini
sağlayan provitamindir. Anti-oksidandır. Bağışıklık sistemimizi güçlendirir,
kanser riskini azaltır. Karbonhidrat yapısı ilkeldir bu yüzden glisemik indeksi düşüktür.
Kan şekerimizi fazla oynatmaz. Bizi tok tutar. Modern buğday gibi iki saat
sonra tekrar acıktırmaz. Şeker hastalığına yol açma riski düşüktür. İlkel
yapısından dolayı gluten miktarı çok düşüktür ve gluten yapısı modern
buğdaylarınkinden farklıdır. Gluten, gliadin ve glutanin (ipeksiliği sağlar) isimli
iki proteinden meydana gelir. Gluten hassasiyetini tetikleyen glutanin proteini
olduğundan ve siyez de gliadin ağırlıklı olduğundan bu siyezi gluten
hassasiyeti olan kişiler için daha tüketilebilir yapmaktadır (Yine de bazı
çölyak hastaları etkilenebilir). Tüm bunlardan dolayı siyezin sindirimi çok çok
daha kolaydır, hazımsızlık yapmaz.
Siyez tanesinin dış kabukları kalındır. O kadar kalındır ki
günümüzde ilaç atılsa bile ilaç taneye tesir edemeden kalır. Bu da siyezi
doğala daha yakın yapmaktadır. Kalın kabuklar aynı zamanda siyezin DNA’sını da
koruyup günümüze kadar gelmesini sağlamıştır. Böcekler, arılar bu kabuğu
aşamadığından melezlenmemiş, tarih öncesinde nasılsa aynı şekilde günümüze
kadar gelmiştir. Bitki olarak dayanıklıdır. Modern buğday ölürken siyez çetin,
çorak arazilerde yaşamını sürdürebilir. Lezzet olarak da bana çiğ fıstığı
andırdı. Siyezin dezavantajı sayılabilecek iki unsurdan birisi tanelerinin
küçük olması ve rekoltesinin düşük olması, diğeri ise glutenin miktarı çok
düşük olduğundan modern tahıllar gibi kabarmaması olabilir. Tabi bunlar dez
avantajsa.
Diğer bir adıyla Gernik yine ülkemizde tekrar yetiştirilmeye
başlanan eski antik buğdaylardan bir tanesi. Kars yöremizde bazı girişimcilerin
faaliyetleri sonucu köylülerin ambarlarından bulunup tekrar ekimine başlanmış
bir tür. Avrupa’da emmer diye hitap ediliyor. 2n=28 kromozom yapısına sahip.
Yapılan genetik incelemeler yıllar önce sizeye yakın akraba olan Triticum
urartu otu (yabani kırmızı siyez) ile Aegilops (keçiotu) cinsinden bir otun
melezlenmesi ile ortaya çıktığını gösteriyor. Literatürde çoğunluk kavılcanın
da siyez gibi en eski Karacadağ, Çayönü, Cafer Höyük bölgesinde ilk olarak
ıslah edilip yetiştirilmeye başladığı kararında. 1906 yılında Ohalo 2 kazı
bölgesinde (İsrail sınırlarında) bulunan kavılca tanelerine yapılan karbon
testi ise 17.000 yıl önce de insanların kavılcayı ıslah etmeden doğadan yabani
olarak toplayıp kullandığını ortaya koymuştur. Ayrıca 7000 yıl önce Mısır ve
Hindistan bölgesinde de az da olsa izine rastlanmıştır. 3000 yıl öncesine kadar
insanlık tarafından çoğunlukla kavılca kullanılırken arpanın üretiminin artıp
standart üretilen tahıl haline gelmesinden sonra kavılca yavaş yavaş tarihin
tozlu sayfalarına gömülürken günümüzde tekrar kurtarılmıştır.
Siyez gibi sert kavuzlara (kabuk) sahiptir. Bu da onu siyez gibi
böceklere, ilaçlara karşı daha dirençli hale getirir. Daha doğaldır. Siyez gibi
kan şekerini fazla oynatmaz. Az gluten içerir ve yapısı daha basit olduğundan
gluten hassasiyeti olan kişiler tarafından daha tüketilebilirdir (Yine de bazı
Çölyak hastaları etkilenebilir). Diğer türler ölürken kavılca soğuğa daha
dayanıklıdır bu yüzden genelde dağlık kesimlerde, soğuk bölgelerde
yetiştirilmiştir. Sıcak bölgelerde de rahatlıkla yetişebilmektedir. Taneleri de
kavuzları gibi epey serttir, rekoltesi düşüktür. Bu yüzden çiftçiler pek ekmek
istemezler. Günümüzde artan talep ile birlikte az yetişse de karı arttığı için
tekrar ekilmektedir. Bana sorarsanız da tahıllar arasında en lezzetlisi
kavılca.
Son dönemde adı çokça duyulmaya başlanan, ülkemizde yetişen
diğer bir tür olan Karakılçık. Ülkemizde çoğunlukla Ege ve Antakya taraflarında
yetiştirilmektedir. Her yerde Karakılçık olarak telaffuz edildiğinden latince
ismine ulaşamadım (bilenler yorum alanından yazarsa memnun olurum). Yaptığım
araştırmalardan bir durum buğdayı (Triticum durum) alt türü olduğunu
düşünüyorum. Durum altında başaklarının kılçıkları Karakılçık’a benzeyen 14
farklı tür buldum. Genetik olarak kavılcaya benziyor, yabani siyez ile bir
keçiotu türünün melezi olduğu yapılan çalışmalar ile ortaya konmuş. 2n=28
yapısına sahip. En sert buğday türü. Durum ismi de latince de sert demek. Bu
türler verimi düşük, kılçıkları fazla ve epey sert oluşundan dolayı dünya
genelinde genelde bulgur, makarna ve erişte gibi ürünlere çevrilip tüketiliyor.
Bilimsel adını net olarak bilmediğimden hakkında daha fazla yazmıyorum. Son
olarak söyleyeceğim internette araştırırken rastlayabileceğiniz “ekmeklik
buğdaydan 50 kat fazla besin değerine sahip, gluten hastaları yiyebilir” gibi
dayanağı olmayan yazılara itibar etmeyiniz ?
Kamut buğdayının enteresan bir hikayesi var. Kökeni net olarak
bilinmese de eskiden Mısır’dan Hazar Denizi’nin doğusuna kadar olan bir bölgede
yetiştirildiği düşünülmektedir. İran, Türkmenistan, Özbekistan ve Afganistan’ı
kapsayan bölgenin eski ismi Horasan olduğundan bu buğdaya Horasan ismi verilmiştir.
1949 yılında Amerikalı bir havacının mısırdaki bir firavunun mezarını
ziyaretinde bulduğu bu buğday tohumlarını Amerika’daki ailesine ekmeleri için
göndermesiyle bu antik tahıl tekrar günümüzde canlanmış fakat ticari olarak
ilgi görmemiştir. 1977 yılında iki Amerikalı çiftçi bu buğdayı kültüre çekip
ticaretini yapmaya karar vermiş ve 1990 yılında ticari olarak Horasan buğdayını
Kamut markasıyla satmaya başlamışlardır. Horasan taneleri uzundur ve ekmeklik
buğdayın iki katıdır. Fındıksı bir lezzete sahiptir. Mineral yapısı ekmeklik
buğdaydan daha zengindir. Yapı ve yetiştirme olarak durum buğdayına benzer
fakat hastalıklara daha açık, özellikle fazla yağışlarda hastalıklara
yakalanması sonucu üretimi yaygınlaşmamıştır.
Günümüzde kullandığımız ekmeklik buğdaya (Triticum aestivum) çok
benzer bir yapıya sahiptir. Hatta günümüzdeki buğdayın, kavuzlu buğdayın bir
alt türü olduğu düşünülmektedir. İsmini tanelerinin dışındaki iri kavuzlardan
almıştır. Orta çağın sonlarına kadar Avrupa’da kullanılmıştır. Genetik
araştırmalar kavılcanın türlerinden biri ile bir çeşit keçiotunun (Aegilops
tauschii) melezi olduğunu göstermektedir. Aegilops tauschii türü keçiotu sadece
yakın doğu bölgesinde yetiştiğinden kavuzlu buğdayın diğer buğdaylar gibi bu
bölgede ortaya çıktığı düşünülmektedir. 2000 yılından sonra Amerika’da spelt
ismiyle yaygınlaşmış ve organik, diyet gıdaları satan dükkanlarda kendine yer
edinmiştir.
·
Mümkünse tüm bu buğdayları şeker hastalığına neden olabilecekleri
için tüketmemek gerekmektedir.
·
Tüketilecek ise Siyez ve Kavılca tercih edilebilir. İçerdikleri
vitaminler ve mineraller çeşitli, gluten miktarı beyaz buğdayın %10’u ve glisemik indeksleri beyaz
buğdayın yarısı kadardır.
·
Ekmeklik buğday (Triticum aestivum), özellikle ağartılıp
beyazlaştırılmış olanı kesinlikle tüketilmemelidir. Son yüzyılda artan kanser
ve şeker hastalıklarının başrolünü oynamaktadır.
· Spelt un yani kavuzlu buğday doğal olarak yetiştirilmiş olabilir ama sanıldığı gibi sağlıklı değil beyaz un gibi zararlıdır.Tam buğday unu ekmekleri kandırmacadır, lanse edildiği gibi sağlıklı değillerdir. Glisemik indeksi epey yüksektir. Beyaz ekmek kadar olmasa da her öğünde tükettiğinizde sizi hasta etme, kilo aldırma olasılığı yüksektir. Mümkünse hiç tüketmeyin, ama tüketmek isterseniz de kepeği ve ruşeymi ile beraber öğütülmüş tam siyez veya kavılca ile birlikte günlük az miktar tüketebilirsiniz.
Herkese sağlıklı mutlu günler dilerim ?
Kaynak
: http://osubusu.com/siyez-kavilca-karakilcik-kamut-kavuzlu/
biz teşekkür ederiz
Çok aydınlatıcı bir bilgi sunmuşsunuz.. bütün yazıyı defterime yazdım, unutmamak için.teşekkür ederim
Verdiğiniz bu çok değerli bilgiler için çok teşekkür ederim.
Bu güzel ata tohumlarının unutulmaması için insanları bilgilendirmek gibi önemli bir sorumluluğu yerine getirdiginiz için teşekkürler!!!
Verdiğiniz bilgi için teşekkür ederim.